ATATÜRK‘ÜN İMPARATORLUKLAR İÇİN ÖNGÖRÜSÜ

Atatürk, salonu dolduran alkışlar arasında kalktı;
Dr. Zeki’yi de yanına alarak Genel Müdür Odası’na geçti. Oturdular.

Atatürk’ün arkasında, duvarda bir Türkiye haritası vardı. Karşısında oturan Dr. Zeki’ye “Benim arkamdaki haritayı görüyor musun?” dedi.

-Evet Paşa’m.
O haritada, Türkiye’nin üstüne abanmış bir blok var; onu da görüyor musun?
-Evet, görüyorum, Paşa hazretleri.
Hah, işte o ağırlık benim omuzlarımın üstündedir. Omuzlarımın üstünde olduğu için, ben konuşamam! Düşün bir kere… Osmanlı İmparatorluğu ne oldu? Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ne oldu? Daha dün, bunlar vardılar. Dünyaya hükmediyorlardı! Avrupa’yı ürküten Almanya’dan bugün ne kaldı?

Demek hiçbir şey, sür-git değildir.

Bugün, ölümsüz gibi görünen nice güçlerden ileride belki pek az bir şey kalacaktır. Devletler ve milletler, bu idrakin içinde olmalıdırlar.
*
Sovyetler Birliği bugün dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yakında ne olacağını kimse kestiremez.    Tıpkı Osmanlı gibi tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalanabilir.

Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir.

Bizim bu dostumuzun yönetiminde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprüleri sağlam tutarak… Dil bir köprüdür; tarih bir köprüdür; inanç bir köprüdür. Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimiz içinde bütünleşmeliyiz. Onların bize yaklaşmasını bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekir.
*
Bunları kim yapacak? Elbette biz! Nasıl yapacağız? İşte görüyorsunuz; dil encümenleri, tarih encümenleri kuruluyor. Dilimizi, onların diline yaklaştırmaya, tarihimizi ortak payda haline getirmeye çalışıyoruz. Böylece, birbirimizi daha kolay anlar hale geleceğiz. Bir sevgi parlayacak aramızda; tıpkı bir vücut gibi kaderde ve mutlulukta birbirimizi duyacağız ve arayacağız. Ortak bir dil amaçladığımız gibi ortak bir tarih öğretimimiz olması gerekli. Ortak bir mazimiz var. Bu maziyi, bilincimize taşımamız lazım. Bu sebeple okullarda okuttuğumuz tarihi, Orta Asya’dan başlattık! Bizim çocuklarımız orada yaşayanları bilmelidirler. Orada yaşayanlar da bizi bilmeli. İşte bunu sağlamak için de Türkiyat Enstitüsü’nü kurduk; kültürlerimizi bütünleştirmeye çalışıyoruz! Ama bunlar açıktan yapılmaz! Adı konarak yapılacak işlerden değildir. Yanlış anlaşılabildiği gibi savaşlara da sebep olabilir. Bunlar, devletlerin ve milletlerin derin düşünceleridir.
*
İşitiyorum ki benim dil ve tarihle uğraştığımı gören kısa düşünceli bazı vatandaşlarımız, ‘Paşa’nın işi yok; dil ve tarihle uğraşmaya başladı.’ diyorlarmış. Yağma yok! Benim işim başımdan aşkın! Ben bugün çağdaş bir Türkiye kurmaya ne kadar çalışıyorsam, yarının Türkiyesinin temellerini atmaya da o kadar dikkat ediyorum.
*
Bu yaptıklarımız hiçbir millete düşmanlık değildir. Barıştan yanayız, barıştan yana kalacağız! Ama durmadan değişen dünyada, yarının muhtemel dengeleri için hazır olacağız. Bunları sana akıllı bir genç olduğun için söylüyorum. Açıktan söylemiyorum; kulağına söylüyorum. Sen bil, gerekçesini kimseye söylemeden böyle davran; çevrenin de böyle davranması için gerekeni yap! İdealler konuşulmaz, yaşanır!”
*Prof Ümit ÖZDAĞ

(Bu konuşma İhsan Sabri Çağlayangil’den dinlenmiş, Sebati Ataman, Kılıç Ali, Tevfik Rüştü Aras, Hikmet Bayur tarafından doğrulanmıştır.)
(İsmet Bozdağ, Atatürk’ün Sofrası, s. 11-26)
(İsmet Bozdağ, Atatürk’ün Avrasya Devleti, s. 30, 31, 32)
(Yusuf Koç-Ali Koç, Tarihi Gerçekler Işığında Belgelerle Mustafa Kemal Atatürk, s. 51, 52)