AYDIN İNSAN SORGULAR; NEDİR, NİÇİN, NASIL?

Prof.Dr. Yasin Ceylan yazdı
Nedir, Nasıl?
9-10 yaşlarında bir çocuktum. Bir gün sabah, kuşluk vakti, kerpiç evimizin bahçesine çıktım. Güneşe baktım, etrafıma baktım, tekrar güneşe baktım.

Bir şaşkınlık yaşadım.

Ne bu ya? Neden güneş her sabah doğuyor?
Dün doğdu. Yarın da doğacak! Neden böyle tekrar ediyor?
9-10 yaşlarında bir çocuktum.

Bir gün sabah, kuşluk vakti, kerpiç evimizin bahçesine çıktım.

Güneşe baktım, etrafıma baktım, tekrar güneşe baktım. Bir şaşkınlık yaşadım. Ne bu ya? Neden güneş her sabah doğuyor? Dün doğdu. Yarın da doğacak! Neden böyle tekrar ediyor? Benim burada işim ne? Kim bana açıklayacak bunları?

Evimizde kitap olmadığı için herhangi bir okumadan esinlenmemiştim. Doğal olarak, bu yaşlardaki her çocuğun yaşayabileceği bir deneyimdi bu.

Bu şaşkınlığım, hayatım boyunca gizemini korudu.
Dini eğitim, Kürt medreseleri, imam hatip okulu, İlahiyat fakültesi, yurt dışında teoloji üzerine doktora, nihayet salt felsefe.
Tüm kutsal metinler, antik filozoflar.
Birkaç dilde metinler okudum, anlamaya çalıştım.
Büyük beyinlerin sözlerini duydum.
Önce anlamadım, zorlandım.

Okudum, anladım, ders verdim yetenekli gençlere, anlattım okuyup anladıklarımı.

Küçükken yaşadığım o şaşkınlığı hep anımsadım ama bir daha yaşamadım. Heidegger’in varlık felsefesini okuyup anlamaya çalışırken, bu filozofun böyle bir tecrübe üzerine kocaman bir felsefe geliştirdiğine tanık oldum.
Ne var ki, bu varlık farkındalığının nasıl yeni bir açılıma yol açtığını veya nasıl bir gizemi deşifre ettiğini pek kavrayamadım.
Varoluşçuluk üzerinde çalışan arkadaşlarım şüphesiz çok şey söyleyeceklerdir.

Şimdi, düşünen her insanın yaşadığı veya yaşayabildiği bu şaşkınlık, iyilikleri yanında kötülüklere de sebep olmuştur.
Kimisi, bu şaşkınlığı gidermek için çözümler aramış, hatta bulduklarını iddia etmiştir.
İşte, tüm bu varlığın gerisinde büyük bir “VAR” olan var. O’na Tanrı denir.
Varlığı zorunludur(Vacib el-Vucud ).

Tüm varlığı ve bizi, bir amaç için yaratmış.
Hangimiz iyi, hangimiz kötü belirlenecek, insanlar öldükten sonra hak ettiklerini bulacak.
İbrahim’i dinlerine göre insan, statüsü en yüksek olan canlıdır. Onun dışında, canlı, cansız ne varsa, insanın hizmetine sunulmuştur.

Ne yazık ki, bu hikâye tutmuş, insanlar asırlarca buna inanmış durmuşlar.
Ancak ne olduysa, bu son bir-iki asırda, bilim insanları bu hikâyenin tersini söylemişlerdir: Biz, canlı türlerinden sadece bir taneyiz. Bazı ayırıcı özelliklerimiz var, ama var olan canlıların en yücesi değiliz. Birçok canlı türü, zaman içinde yok olmuşlardır. Biz de yok olabiliriz. Evren içinde, ancak bir zerre kadar cürmümüz var. Hiç böbürlenmeye gerek yok.

Yaratılış teorileri tabii, yalnız dini metinlerin tekelinde değildir.
Platon gibi büyük bir filozof da, böyle bilinmeyen âlemden teoriler ileri sürmüştür.
Maalesef hem Hristiyan hem de Müslüman teologlar, bu filozofun kozmolojisini kendi amaçları için kullanmışlardır.

Peki, biz niçin varız?
Yaşamın amacı nedir?
Diğer varlıklar neden varlar?
Bu soruların cevabını buldum” diyenler, “insanüstü kaynaklardan bilgi alıyorum“ diyenler, insanlığa sadece zarar vermişlerdir.

Bu konuda en veciz sözü, Wittgenstein söylemiştir: Niçin varız, niçin yaşıyoruz gibi soruların cevabını bulmamız için, derimizden çıkıp, üstten kendimize bakmamız gerekir. Bunu da hiçbir zaman yapamayacağız. Biz ayrı, evreni ayrı düşündüğümüzde, çözümü imkânsız sorunlarla karşı kaşıya geliriz. Hâlbuki asıl özne, evrenin kendisidir (kozmik fail). Biz onun bir parçasıyız ve onun içindeyiz. Kendimizi ondan tecrit edip, tümü adına, özne rolünü oynayamayız. Sadece eylemlerimizin faili olarak, doğadaki materyali kullanmada ve insan ilişkilerinde, özne olmamız söz konusudur. Kendisi yaratan ve var eden olan evrene(Doğa), sanki sınırlarını belirlemiş ve kavramışız gibi bir tavırla, “Peki onu yaratan kimdir?” sorusunu soramayız. Soracak olursak, sonsuza kadar sorar dururuz. Bu sebeple, evrenin tümü adına konuşamayız. Ona cüret etmememiz gerekir. Varlığın başlangıcı, sonu, amacı nedir gibi sorular metafizik alanının sorunlarıdır. Bu alanda ileri sürülen iddialar ve önermeler, spekülasyonlardan ibarettir. Meşru bilgi üretmezler. Bilebileceklerimizin sınırı vardır(Kant). Hiçbir zaman bilemeyeceklerimiz vardır. Dogmalardan kurtulmuş rasyonel insan, bilemeyecekleriyle yaşayabilen insandır.

Belki teselli için, çözemeyeceğimiz sorunlar yerine, mesela, nasıl mükemmel insan olabiliriz sorusunu sorabiliriz kendimize. Buna cevap olarak: “Zihinsel ve bedensel kapasitemizi en yüksek seviyeye çıkartarak, mükemmelliğe doğru yol alabiliriz” (Aristo) diye düşünmeliyiz!