BAHRİYE ASSUBAY HULÜSİ KENTMEN KİMDİR?

Hulüsi Kentmen kimdir?

Türk asker, Tiyatrocu, Yeşilçam’ın tontonu,

20 Ocak 1912′de Bulgaristan Tırnova‘da dünyaya geldi. 20 Aralık 1993‘de 82 yaşında Istanbul‘da ahrete göçtü.

Tırnova’dan İzmit‘e, taşındılar. Akçakoca İlkokulunda okudu.

O zamanki adıyla Bahriye Küçük Zabit Mektebine girdi, Bahriye Küçük Zabit (Sonra meslek adı Deniz Assubay oldu) olarak Türk Ordusunda hizmet etti.

1961 yılında Deniz Kuvvetlerinden emekli oldu. Tiyatroya merak sardı, başardı, aranan bir oyuncu oldu.

Hulusi; kelime anlamı olarak “Saf, halis, içi temiz, içten, candan” manasına geliyor.

Hadi bir düşünün; “Sezercik” izleyip de “babacan” tavrı, sildiği göz yaşını görmeyen var mı? Ya da “Oh Olsun” filminde oğullarına despot bir baba görüntüsü çizerken sonunda dayanamayışını… Baktığımız ve gördüğümüz her yerde duruşunu, göz süzüşünü, pos bıyıklarının altından ince ince gülüşünü…

SİNEMAYA DOĞRU

Hulusi’nin oyunculuğa aşkı okuduğu ilkokulun tiyatro salonunda doğdu ve muhtemelen ölümsüzlüğü buldu. Gençlik yaşını bulduğunda Halkevleri’nde tiyatro yapmaya başladı. Bilindik oyunlarını ise Rahmi Dilligil’in kurduğu “Ses Tiyatrosu”nda oynadı. Tiyatro yolundaki profesyonelliğini Reşit Baran’ın yönettiği “Hisse-i Şaiya” oyunuyla kazandı.

Hulusi, artık oyunculuk alanında kendini tanıtan bir isim olmuştu. Hala asker olarak görevi de devam ediyordu ve üstlerinin hoşgörüsü de. Onu keşfeden ve sinemaya tanıtan isim, Burhan Tepsi” oldu. Profesyonel anlamda ilk sinema filmi 1942’de oynadığı“Sürtük” idi.

HULÜSİ KENTMEN EVLENDİ

Bu başlık aslında başlı başına bir konu olabilirdi, çünkü burada çok büyük bir aşk var. Bu, Refika ve Hulüsi’nin ömürlük aşkının hikayesi…

İlk aşka düştüklerinde Refika 17’sindeydi, Hulusi ise 27 olmuştu. Refika’nın yaşının küçük oluşu, aralarındaki yaş farkı; hiçbir şey onlara engel olamadı. 26 Kasım 1938’de attıkları imza sadece evlilikleri için değil, ömürlük sürecek bir aşkın, hatta dostluğun nişanesi olarak atılmıştı.

Kadıköy’de rıhtımı gören bir sokakta, aylık 11 Liraya kiraladılar ilk evlerini. Hulüsi’nin maaşı 40 Liraydı; kiraya da, gezmeye de, yemeye de yetiyordu. Gençlerdi, belki de Refika’nın çocuksu yanıydı onları daha genç tutan. Tabii bu hep böyle sürmedi, süremedi. Evlilik böyle bir şeydi işte. Bir süre sonra hayat pahalılaştı, onlar kendini küçücük hissetmeye başladı. Yine de değişmeyen tek şey, kalplerindeki aşktı.

Her şey hep kötü kalamazdı ya. İlk evlerinden Küçük Çamlıca’daki tek katlı bahçeli bir eve taşındılar. Zamanla bu ev iki, sonra üç katlı oldu. Hulüsi Kentmen, tonton yanakları, maharetli elleri ile bahçede nefes almayı öğrendi; meyveler, çiçekler artık yeni meşgalesiydi.

1942’de ruhlarına nefes üfleyen biri daha katıldı aralarına; Ona “Volkan” adını verdiler. Sonra da Volkan’ın iki çocuğu… Bizim tonton dedemiz, gerçekten dede olmuştu. Başkaymış demek, bambaşka hissediyordu. Özellikle torunu Ali’ye başka düşkündü.

Aşkları her an çoğalıyordu. Yıllar sonra yaşlandıklarında bile azalan hiçbir şey yoktu. Refika’nın Hulüsi’de sevmediği tek şey sigara içmesiydi. Gönlünün sahibini hiç kırmak istemese de, sigarayı bırakması 1991’i bulmuştu. Ayrıca Hulüsi, Refika’yı ölesiye sahipleniyordu. Öyle ki, bir röportaj sırasında Refika’ya mesleği sorulduğunda, “Ev hanımıyım” dediğinde, Hulüsi Kentmen şu cümlesiyle araya girdi: “Hulüsi Kentmen’in harımıyım desene!” dedi.

HULÜSİ KENTMEN TİYATRO TOPLULUĞU

Hulüsi, sinemaya ilk adımını atmıştı, ancak sahneleri de bırakmamıştı. Yutmuştu sahnenin tozunu bir kere, öyle kolay değildi bırakması.

Şehir Tiyatroları’nda sahnelenen “Çatallı Köy” oyununda da bir rolü vardı. 1965’te bu oyun bir kez de oyuna adını veren Afyon’un Çatallı Köyü’nde oynandı; Hulüsi o zaman da köy meydanında sahnedeydi.

Hobisi miydi mesleği miydi ayırdı yoktu. İçinde biriken sevgi sonunda taştı bir topluluk oluverdi, adı da “Hulüsi Kentmen Tiyatro Topluluğu” oldu. Bu toplulukla beraber birçok oyun sahnelediler, turnelere çıktılar…

Sinema yılları

İlk filmden sonra hızını kesmedi Hulüsi; 1948’de “İstiklal Madalyası”, 1949’da “Şehitler Kalesi”, 1950’de “Estergon Kalesi”, “Zülfikar’ın Gölgesinde”, 1951’de “Barbaros Hayrettin Paşa” adlı sinema filmlerinde rol aldı.

1942 – 1988 yılları arasına 500’e yakın film sığdırdı. Filmlerinde onu “Kemal Ergüvenç” ve “Rıza Tüzün” seslendirdi. Adile Naşit, Münir ÖzkulKemal SunalTarık Akan” gibi sevdiğimiz nice isimlerle izledik onu. O bıyıklarını buruşu, tatlı tatlı gülüşü, yufka yüreğinin asla gizlenmediği sert bakışları, dürüst babacan tavırlarıyla tanıdık, sevdik Hulüsi Kentmen’i. Bazen komiser oldu, bazen esnaf, bazen hakim, bazen fabrikatör baba, ama hepsinde yeri geldi babamız, yeri geldi o pos bıyıklı tonton dedemiz oldu.

Tiyatro ve sinemanın arasına iki de televizyon dizisi ekledi Hulüsi. 1978’de “Yorgun Savaşçı”, 1985’te de “Acımak” adlı dizilerde rol aldı.

FOTOĞRAFÇILIK İLGİSİ VE MÜZİK

Sinemadan sonra içine düşen en büyük tutku fotoğrafçılık oldu. Kendini yetiştirmek için çok çalıştı, emek ve para harcadı. Hatta ilginç bir şekilde bu işten iyi para kazandı; fotoğraf çekerek değil, çektirerek.

Her şey 1983’te çıktıkları Avrupa turnesinde başladı. Bulundukları bölgede çok Türk işçi vardı ve hepsi de Hulüsi Kentmen’le fotoğraf çektirmek için yarışıyordu. Fotoğrafları çeken fotoğrafçıya ara verdiklerinde bir konuşma sırasında şaka yapmak maksadıyla “Artık her fotoğraftan yüzde isterim” dedi.

Fotoğrafçı onu ciddiye almıştı ve bundan sonraki her fotoğraf için 2,5 Mark vermeye başladı. Günde en az 25 poz çekiliyordu ve Hulusi bu olayla bir anda para kazanmaya başlamış oldu.

Bunun yanında bir de müzik vardı, keman çalıyordu. Hatta torunu Ali’ye de keman aşkını aşılamıştı. 1980’de de torunu ile TRT’de bir resital verdiler. Yine 1980’de İzmir Fuarı’nda Akasyalar Gazinosu’nda Hülya Koçyiğit’in kadrosundaydı; keman çaldı, parodiler yaptı.

        HULÜSİ KENTMEN ÖLDÜ

  • Tüm güzel gülüşlerinin ardından, Hulüsi Kentmen, 20 Aralık 1993’te böbrek yetmezliği sebebiyle hayata gözlerini kapadı. Ölümünün ardından, Karacaahmet Mezarlığı’na defnedildi.

Ülke, çok sevdiği, babası bildiği adamı, üzülerek toprağa verdi.

Ölümünün ardından

1993’te, yani Hulüsi Kentmen’in öldüğü o yıl, dönemin Üsküdar Belediye Başkanı Dr. Niyazi Yurtsever, Çamlıca’da evinin olduğu sokağa tonton dedemizin “HULÜSİ KENTMEN SOKAĞI” adının verilmesini sağladı.

Her ölümün ardından olduğu gibi, bu ölümün ardından da iyi kötü olaylar gelişti. Çok sevdiği bir arabası vardı Hulüsi Kentmen’in. 1956’da bir arkadaşıyla Amerika’ya gidip almıştı hayranlık duyduğu 1956 model Ford Fairlane’ini. Türkiye’ye getirmek tam 28 gün sürmüştü. Ona öyle değer veriyordu ki, bazı zamanlar karşısına geçer, bir keyif kahvesi eşliğinde uzun uzun seyrederdi. İşte bu yüzden onu en değer verdiği insana miras olarak bıraktı; torunu Ali’ye. Ali’ye aynı zamanda köşkü de bırakmıştı.

Ali, bir gün yurt dışına çıkmak istedi, bu sebepten arabayı satışa çıkardı. Gümüşçülük yapan, eski arabalara meraklı Bolulu Halil Boyacı, bu eşsiz arabayı hemen aldı.

Hulüsi Kentmen, ölümünün 21. yılında “İstanbul Klasik Otomobilciler Derneği”nin düzenlediği bir etkinlikte anıldı. İşte o göz bebeği arabası, bu anma töreninde sergilendi. Ayrıca anısına bir bal mumu heykeli de yapılmıştı.

O öldüğünde, Türk sineması tonton dedesini kaybetti. Biz evimize misafir ettiğimiz sıcacık gülüşü kaybettik. Ama bir yandan da sonsuza kadar var olacağının sevinci vardı içimizde. Çünkü hangi filmini açsak, yine o sevecen yanıyla bizi saracağını bilmenin mutluluğunu yaşıyoruz aslında. İşte bu da sanatın gücü…

1930 yılında, genç cumhuriyetin Deniz Kuvvetlerinin Denizaltı gemilerinde Bahriye Assubayı olarak hizmete başlayıp, Babacan tavırlarıyla, tonton gülüşüyle, bıyıklarını buruşuyla özel bir tiyatro ustası olarak geçti Hulüsi Kentmen bu dünyadan.

Deniz Kuvvetleri, cenazesinde Baba Hulüsi Kentmen‘i yalnız bırakmadı. Vefat haberini alınca, görevli Deniz Kuvvetleri Mensupları derhal cenazeye geldiler, Eski silah arkadaşlarını omuzlarında taşıdılar.

              Damla Karakuş