KÖY ENSTİTÜSÜ GİTTİ EĞİTİM BİTTİ

İNSANLIK TARİHİNİN EN BÜYÜK EĞİTİM DEVRİMLERİNDEN BİRİ OLAN ” KÖY ENSTİTÜLERİNİN” KURULUŞ YILDÖNÜMÜ KUTLU OLSUN. 

” Asırlardan beri milletimizi idare eden hükümetlerin tamamı eğitim isteğini ortaya koymuşlardır. Ancak bu arzularına erişmek için doğu ve batıyı taklitten kurtulamadıklarından, sonuç, milletin cehaletten kurtulamamasına sebep olmuştur. Bu acı gerçek karşısında, bizim takibe mecbur olduğumuz eğitim siyasetimizin esas çerçevesi şu olmalıdır; demiştim ki bu memleketin asıl sahibi ve toplumsal varlığımızın asıl nedeni köylüdür. İşte bu köylüdür ki bugüne kadar bilgi ışığından yoksun bırakılmıştır. Bu nedenle bizim takip edeceğimiz eğitim siyasetinin temeli, evvelâ mevcut cehaleti yok etmektir.”
Mustafa Kemal ATATÜRK

BİR TÜRKİYE EFSANESİ: KÖY ENSTİTÜLERİ
“Köy Enstitüleri kapatılmasaydı eğer, bugün her şey çok farklı olurdu…”

Okuduğunuz bu cümle, bu ara benim sıkça duyduğum cümlelerden biri.
Peki, nedir bu Köy Enstitüleri?
Üniversitede okurken öğrendiğim şekliyle ülkeyi kucaklayan öncü bir eğitim ve öğretim programı mı yoksa uygulama noktasında sıkıntıları olan ama sonrasında efsaneleştirilen bir girişim mi?

“Köy Enstitülerinin kurulduğu yerlere birer meçhul öğretmen anıtı dikilmeli ve her kuruluş günlerinde (17 Nisan) saygı duruşunda bulunmalıyız.”
Uğur Mumcu

Köy Enstitüleri, 1935 yılında hazırlıklarına başlanılıp 1937’de ilk kez denenmiş ama yasal olarak 1940 yılında hayata geçirilmiş bir sistemdir.
Savaştan çıkan bir halk, köylerde okul sayısının azlığı, köye hizmet götürmenin zorluğu gibi faktörler bu girişime ön ayak olmuştur.
Köylünün dilinden anlayacak bir aydın kesime ihtiyaç vardır, bu da ancak köylünün kendi içinden aydın bir kesim oluşturmakla mümkün olacaktır.
Kendisi de köylü bir aileden gelen ve bu fikirleri savunan İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç, bu sistemin hem kuramcısı hem de kurucusu olacaktır.
Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan tarafından göreve getirilen ve bir sonraki bakan, Hasan Ali Yücel tarafından da desteklenen Tonguç’a göre, köyler içten canlandırılmalıdır.
Köylünün, kentlinin yanında ezilmemesi ancak öğrenim ve eğitimle mümkün olacaktır.
İlk kez 1935 yılında CHP Büyük Kurultayı’nda devlet eliyle başlatılan endüstrileştirme hareketine paralel olarak köyleri kalkındırma hareketinin de başlatılmasına da karar verilmiştir.

Köy Enstitülerinin kurucusu İsmail Hakkı Tonguç.
İsmail Hakkı Tonguç, önce bir köy araştırması yaparak eski yapılan çalışmaları incelemiş, buna bağlı olarak 2O yıllık bir plan taslağı oluşturmuştur.
Bu plana göre 1954 yılına kadar, öğretmen, korucu, tarım teknisyeni ve sağlık hizmeti ulaşmayan köy kalmayacaktır.
Ama bu plan çok da kolay olmayacaktır.
Bunun iki nedeni vardır; eğitmen olarak konumlandırmak için okuryazar köy çocukları ve öğrenci bulmanın zor olmasıdır.
Buna karşın Tonguç, askerliğini bitirmiş okuryazar gençlerden bir grup oluşturmuş ve bu grubu köylerde eğitmen olarak konumlandırabilmek amacıyla 1936 yılında Eskişehir’in Çifteler Çiftliği’nde 4 aylık bir kursa göndermiştir.
Bu kursu tamamlayan 84 eğitmen başarılı olmuş ve bu kursların sayısı giderek artmıştır.

Kurslarını tamamlayan eğitmenler kendi köylerine giderek, Köy Enstitülerinin ilk binalarını yapmışlardır.
Görev tanımlarında, üç sene boyunca köy çocuklarının eğitimine destek olmak, köylüye modern tarım tekniklerini öğretmek, akşam okulları ile yetişkinlere okuma yazma hesap ve yurttaşlık öğretmekle de yükümlü tutulmuşlardır.

İlk uygulamanın başarılı olması sonucunda 11 Haziran 1937 yılında çıkarılan “Köy Eğitmenleri Kanunu” ile Eskişehir, Edirne ve İzmir’de eğitmenlik kursları açılmıştır.
Bu kurslar zaman içerisinde “Köy Eğitmenleri Okulları”na dönüştürülmüştür.
“Köy Enstitüsü” ismi de 17-29 Temmuz 1939 tarihli Birinci Maarif Şurası’nda netlik kazanmıştır.
3803 sayılı Köy Enstitüleri Kurulu Kanunu 17 Nisan 1940 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilmesiyle yürürlüğe girmiştir.
Bu tarihten itibaren kurulan Köy Enstitülerinin sayısı en son 1948’de kurulan Van-Erciş okuluyla 21’e ulaşmıştır.
Devlet memuru statüsünde hizmet veren eğitmenlerin, maaş, görev tanımı, Maarif Vekilliği’nin destek olacağı tüm hususlar, 22 Nisan 1940 tarihli Resmi Gazete’de net olarak ifade edilmiştir.

“Köy Enstitülerini halk adına aydınlar kurdu, halk adına yine aydınlar yıktı.
Halk Köy Enstitülerini istiyordu da aydınlar onun için kurdu demek gerçeğe ne kadar aykırıysa halk istemiyordu da aydınlar onun için yıktı demek de o kadar aykırıdır.”
Selahattin Eyuboglu

Köy Enstitüleri, eğitim ve köylerin kalkındırılması noktasında önemli bir adım olsa da uygulama noktasında bir takım sıkıntıları da beraberinde getirmiştir. Buna örnek olarak, öğretmen ve öğrencilerin eğitim almaktan çok bir tarım işçisi gibi çalışmak zorunda kalmaları verilebilir. Evet uygulamada köylerin kendi kendini kalkındırması bir bütün oluşturacak bir sistem yaratılması hedefi vardır ama amaçlanan eğitimin önüne geçen çalışma zorunlulukları eğitimlerin yeterli olup olmadığı sorununu ortaya çıkarmıştır. Eğitim veren öğretmenin maaşının düşüklüğü, geçimini sağlamak için kendisine verilen araziyi ekip biçme gerekliliği onun kendini geliştirip daha iyi bir eğitim vermesine engel teşkil edebilmiştir. Bunun yanı sıra kasti olarak yapılan, öğretmen atamalarının engellenmesi gibi faktörler de bu kurumları zora sokmuştur.

Köy Enstitüleri’ne yapılan suçlamaların en ağırı bu enstitülerin kültürü yozlaştırma amacıyla en ufak yerleşim alanı olan köylerde açıldığının savunulması olmuştur. Eğitim görüntüsü altında çocuklara komünist fikirlerin empoze edildiği, din karşıtı eğitimlerin verildiği suçlamaları bu yapının sonunu getiren esas faktörlerden birini oluşturmaktadır. Öyle ki dönemin gazetelerinde yer alan bir haberde burada eğitim veren komünist bir öğretmenden bahsetmekte ve onu suçlu olarak göstermektedir. Köy Enstitüleri Cumhuriyet’in aydınlık yuvaları olarak konumlandırılmıştır, bu fikrin karşıtları ise enstitüleri kültürel yozlaşmanın başlıca merkezi olarak kabul etmişlerdir. Bu karşıt görüşler maalesef enstitü içerisinde de yerini almış, öğrenciler arasında sağ- sol çatışmaları gündeme gelmiştir. Buna benzer şekilde kız ve erkek öğrencilerin birlikte eğitim alması da yine menfi amaçlarla kullanılmış ve bu yolla da Köy Enstitülerinin ahlaksızlığa teşvik ettiği suçlamaları yapılmıştır.

Köy Enstitüleri sayısıyla, öğretmenleriyle yöneticiler tarafından oldukça başarılı bir uygulama olarak ele alınsa da 1948 tarihinde Bakanlık müfettişlerinin raporlarına göre pek iç açıcı sonuçlara ulaşılmamıştır. Bu raporlara göre, yatakhanelerin durumu kötüdür, öğrenciler üşümektedir, yemekhanede ayakta yemek yemek zorundadırlar. Aynı zamanda çalışmak durumunda olan öğrenciler eğitimlerine gereken önemi verememekte, derslerden geri kalmaktadır. Ayrıca bu şekilde de köylü-kentli çocuk arasındaki ayırım belirginleşmektedir.

Kaynakça:

TÜRKOĞLU, Pakize. “ Tonguç ve Enstitüleri” İstanbul: Yapı ve Kredi Yayınları, 1997.

EYÜBOĞLU, Sabahattin; ” Köy Enstitüleri Üzerine” Cumhuriyet Gazetesi Yayınları: İstanbul, 1999.