KUR’AN – MEZHEPLER – İLİMADAMLARI ve yaratılan KEŞMEKEŞ

Allah, insanlara yol göstersin diye bize kitap göndermiş.
İlk ayetiyle “Oku” diye emretmiş, ama insanoğlu “müslümanım” diyor da, okumaya gelince, yok.

“Ben neden okuyayım, hocalar neci, Hocalar okusun bize öğretsin” diyor.
Halbuki müslüman isen, müslümanlığın anayasası olan yaradanın sana gönderdiği Kur-an’ı Kerim’i okuyup ne istediğini öğrenmen gerek.
Bütün dini inanışlar için de bu böyledir
Bir diğeri de kelimelerin anlamını bilmeden arapça okuyor, ama sadece Allah’ı yadediyor, hiçbir şey anlamıyor.
Yaradanın emrettiği OKUmak bu değilir.
Arapça bilmeyen bir Türk’ün türkçe manasını okumadan, anlamadan başka dilde okumanın mantığı nedir diye sorunca, “sevap” diyor,
Arapça okumanın, Kur-an’ın indiği o dönemi hatırlayıp, o günleri yadetmekten başka hiç bir manası ve getirisi yoktur.
O sevabı kazanmak için ne istediğini OKUyup uygulaman gereki sevap sadece buradadır.

Mubarek Kur-an’ı bilmeden müslümanlıkta ahkam kesmek ayrıca günahtır.
Okumadığı halde, bıraksan kendisini adeta şeyhülislam ilan edecek.
Manasını bilmek benim işim değil, hocaların işi” diyor. Art niyetli o sözde hoca, ne derse ona inanıyor, sapkın oluyor.
Oy verip devlet idaresinde pay sahibi olan bu boş insan tabii ki çocuklarını da böyle yetiştiriyor, ve devran o şekilde dönüyor da dönüyor.
Neden?
Bazı konularda samimi Müslümanlar da haklı olarak ne yapacağını şaşırıyorlar.
Çünkü biri geliyor, yüzünde azıcık kan izi olan bir adama bu kan izini gösterip “senin namazın olmadı” diyor.
Diğeri, kan çizmeden taşmadığı için namaza devam ediyor, ama kan kaybından gidiyor.
Bir sözde hoca çıkmış, “saçının telini gösterirsen o saça yılanlar sarılacak” diye yalan söylüyor, cahili de buna inanıyor ve bunu müslümanlığın gereği sanıyor, islamı lekeliyor.
“Nerede yazıyor bu emir” diye sorunca laf geveliyor, düpedüz yalan söylüyor.
Diğer bir ilahiyatçı ilimadamı: “söylenenler yalandır, saç değil, baş kapatılacak, Kur-an’da saç kapanmasına dair bir tek emir yok, kur-an’ı kendin oku gerçeği kendin gör, bu konularda bir bilene gerek yok, orada açıkça herşey yazıyor” diyor.
Doğru.
Kur-an’ı açıyorsun, gerçekten bu konuda tek bir ayet bile yok.
Ama “örtünün örtülüş tarifinde, saçlarda kapanacak manası çıkıyor” deniyor.
O zaman soruyorsun kendine; “Her şeye kaadir olan yüce Allah’ım (haşa) bu konuyu açıkça yazdırmasını bilmiyor muydu?
Şu 3 kelimeyi yazdıramaz mı idi; “Kadınlar saçınızı örtünüz” Sonra devam edemez mi idi; “Saçını göstereni ağır cezalandırırım”
Yok böyle bir emir.

Ben şimdi kime inanayım?
Yüce kitap Kur-an’ı kerime mi, Kur-an’ı esas almayı bir türlü hazmedeyip, kendi karınca kafasındaki şirk olan boş laflara mı?
Ben inanmasam, sokaktaki karınca kafalı, o karıncalıya inanacak, o da benim aleyhime olacak.
Çünkü gerçekçi eğitim almayan kişi o karınca kafayla sandığa gidip oy verecek, onun seçtiği karınca kafalı idareci beni idare edecek, bu kadar basit.
Neden?
Televizyonlarda dini konularda ders veren ilahiyatçı ilim adamları var, pek de sevilirler, ama birinin dediği diğerini tutmuyor.
Ve Kur-an’ı esas alarak konuşmuyor da, mezhebi esas alarak konuşuyor.
Peki ben hangi mezheptenim?
Bana senin mezhebini niçin dikte ediyorsun, bu mu Müslümanlık, bu mu ilim adamlığı?
Bu ilim adamları en son rütbe olan profesörlük rütbesine gelmişler ama, bazıları bilgi vermekte zorlanınca, bin sene önceki ilim adamlarını esas alarak o dönemdeki iki görüşü, üç görüşü vaaz ediyor.
Halbuki doğru bir tanedir.
İki tane doğru olamaz.
Peki ilim adamı olarak eskileri baz alırken, sen necisin, sen bu işin ilmini yapmadın mı?
Sen bu konuda bana rehber olman için yetiştirilmedin mi?
Rütbende “doktor” unvanı da var.
Seni devlet, tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan devasa masraflarla “bana doğruyu öğretmen için” yetiştirmedi mi?
Sen bu insanları hep ikilemli ifadelerinle aldatmıyor musun?
O zaman o rütbeyi niçin taşıyorsun?
Tüyü bitmemiş yetimin parasını helaliyle hak ettin mi?
Mutlaka biriniz doğru söylüyor, o rütbenize rağmen o doğruda birleşemiyorsanız, birileriniz yalan söylüyor demektir.
Bize 5 tane ana farzlar öğretiyorsunuz. Bakıyorum bunlar Kur-an’da da var.
Demek ki doğru.
32 farz öğretiyorsun, yine doğru ama onların içinde saç örtüsü diye bir emir yok.
“Saç” kelimesi bile yok.
Milyonların güvendiği Fethullah Gülen’e sordular, o da aynen şöyle dedi; “32 farzın içinde baş örtüsü yoktur”.
Fethullahçı olana bunu söylediğin vakit, “Fethullah da insandır, yanlış söylemiş” diyor.
Geçenlerde Cumhurbaşkanı Gül bile bir soru üzerine kızarak, “Hep aynı konuya değiniyorsunuz, bizim başörtüsünden başka yapacak hiçbir işimiz yok mu” dedi.
Gerçekten başka işimiz yok mu?
Yoksa bunlar düşmanlarımızın maksatlı oyunları mı?
Gerçek niçin öğretilmiyor?

Prof.Dr.Abdülaziz Bayındır bir Cuma vaazında sorulan bir soru üzerine “Cuma namazı 2 rekattır, Peygamberimiz de cumayı kıldırıp evine giderdi” dedi.
Süleymaniye gibi kutsal bir mekanda “seni sünnet düşmanı” diye bağırarak üzerine yürüyen bir meczuptan zor kurtuldu.
Verdiği bilgi doğruysa, Diyanet bu ilimadamına niye sahip çıkmadı?
Yanlışsa neden doğruyu halka açıklayıp Sn.Bayındır’ı cezalandırmadı?
Aydın olduğunu düşündüğüm bir ilahiyatçıya samimiyetine güvenerek sordum;
Bir ülkeye gittim günde 17 rekat ve 3 vakit namaz kılıyorlar. Bir başka ülkede 26 rekat. Siz 40 rekat kıldırıyorsunuz, İslam bir tanedir, öyleyse bu çelişki niye? Allah aşkına bana doğruyu söyle” dedim.
Bana aynen şöyle söyledi;
Farz 17 rekattır.
Geri kalan kıldığımız namazlar nafiledir.
Osmanlıdan bu yana gelen bir alışkanlık, sünnet adıyla aynen devam ediyor, evet o memleketlerde 17 rekat kılınır bu doğrudur, Cuma da sadece 2 rekattır ama 10 rekat, 16 rekat, hatta daha fazla kılan memleketler var.
Diyanet bu günlerde bu 16 rekatı 10 rekata indirdi, Allah’ın emri olsa rekat sayısını kimse indiremez, ama farz değil, sünnet de değil, nafiledir, halk ona sünnet rekatı demiş, yok böyle birşey.
Teravih diye bir emir de yok ama Hz.Ömer zamanından başlayan bir gelenek olarak kılınıyor, biz farzı kılmayı öğretemediğimiz adama ek namazlar da gösterirsek, cemaati çoğaltamayız, ama benim yapacağım bir şey yok, çünkü bunu her yerde söylemeye de cesaret edemeyiz” diyor.
Peki niye doğru bildiklerinizi söylemekten korkuyorsunuz” diyorum.
Cevap -“Ülkemiz henüz bu gerçekleri kaldıracak düzeyde değil, yavaş yavaş gerçekleri açıklamalar başladı, ileride daha doğrular söylenir” diyor.
Cumanın 2 rekat olduğuna inananlar camiye gidince, maksatlı olarak giriş kapılarını kapatacak şekilde namaz kılanlar tarafından çıkışları engelleniyor.
O zaman bunların çoğu namaza gelmiyor, buna sebep olanlar günaha giriyor, Diyanet bu konuda hiçbir uyarı yapmıyor.
Kısacası İlahiyatçı ilim adamları bir araya gelip, bu konuları uzun uzadıya görüşüp bize asgari müşterekle mutabık kaldıkları tek doğruyu göstermelidirler.
Aksi halde kendilerini Allah yolunda görevli olmakla övünç duyan bu ilim adamlarının aldıkları her kuruş, Allah tarafından bir başka şekilde onlara ödettirilecektir.
Çünkü yedikleri helal değil.
Çünkü müslümanların bu hale gelişlerinin asıl müsebbibi siz yalan söyleyen ilim adamlarısınız. Dünyada ve ahrette, sorumluluğunuzda olan müslümanların iki eli, iki yakanızda olacaktır.
Bu ağır cezadan kurtulmanın tek yolu var, o da en az 6 ayda bir, Yüksek Askeri Şüra (YAŞ) gibi, Yüksek İslam Şürası (YİŞ) gibi, Diyanette görevli yada görevli olmayan rütbeli hocaları da içine alacak, üst düzey bir kuruluşla mutat toplantılar yapıp, birleştiğiniz asgari müştereklerde halkı aydınlatmanızdır.
Her toplantıda bir düzeltme yapsanız, belli bir süre sonunda ikilemler ortadan kalkar.
Lütfen iki yüzlülüğü bırakın, Allah’ın sizi gözetlediğini siz de biliyorsunuz.
Haydi fazla gecikmeden bu atağı başlatın.
Allah aşkına, lütfen.

   Sözde Din Adamların Yarattığı KEŞMEKEŞ

PEYGAMBER EMRİ’ diye, bir çok yalan uydurdun,
Yok ettin Hak dinini, gerçeğe karşı durdun.
Arapça öğretmeden, harflerini öğretip,
‘Kur-an öğrettim’ diye cahillere YUTTURDUN.
‘Kur-an öğrendim’ demek, ‘ne istiyor’ bilmektir,
Bütün yaşantımızda yanlışları silmektir,
Arapça okumakla ‘KUR-AN ÖĞRENMEK’ yalan,
Rüya gördüğün dilde Kur-an’ı öğrenmektir.
İşine geldiğinde ‘ANA DİL KUTSAL’ dersin,
Kur-an dersi deyinde türkçeyi itelersin.
Bilmediğim kelime bana ne öğretecek?
Yaptığın takiyyedir, Allah cezanı versin.
‘Kur-an dersi’ demektir, Allah yolunu bulmak,
Teslim olup Allah’a, ‘ERDEMLİ İNSAN’ olmak,
OKU’ Allah emridir, oku, bil manasını,
Allah’ın verdiği dil neyse, öyle okumak.
Müslüman’ım diyorsan, ANAYASANDIR KUR-AN,
Sen bizzat okumazsan, olursun atıp duran,
Her söylenene kanıp, inanırsın cahile,
Sen de sapkınlar gibi, olursun BOYUN VURAN.
Saplanırsın YALANDAN sünnet ve hadislere,
İnanırsın ‘PEYGAMBER CAHİL’ diyen pislere,
9 YAŞINDA KIZLA EVLENDİ’ yalanıyla,
CİHANI ONUN İÇİN YARATTI’ diyenlere.
Kendini imam diye lanse eden hınzırlar,
Mezhebini ‘DİN’ diye yutturmaya hazırlar,
Beğenmezler Kur-an’ın ilmini yapanları,
Hakiki âlimlerin köklerini kazırlar.
Dünyada ’39 İSLAM ANLAYIŞI’ var,
Hepsi birbirini yer, dünyayı ediyor dar.
Hepside Kur-an dışı, hurafeyi yaşayıp,
Kendinden olmayanı, boğazlayıp, kurşunlar.
‘HER YAZARI OKUMA’ diyenlere, aldanma,
Her bulduğunu oku, kendini cahil sanma.
Öyle öğrenirsin ki, rehberin olur Kur-an,
Sen ona öğretirsin, yobaz insana kanma.
Sözde din adamların, yarattığı KEŞMEKEŞ,
Fırsatçılar doğurdu, din düşmanı ve serkeş,
Onlara fırsat verme, sabırla doğruyu bul,
Allah der ki; ‘SEN OKU, ÖĞREN, GERÇEĞİ SÖYLEŞ.
(Aptullah Esirci)