SES BAYRAĞIMIZ TÜRKÇEMİZ

TÜRKÇEMİZ, SES BAYRAĞIMIZDIR.

Binlerce yıllık geçmişiyle Türkçenin; yeryüzündeki en eski, en yaygın, en üretken, en yetkin dillerden biri olduğunu dilbilimciler belirtiyorlar.
Tarih boyunca Türkçenin başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmemiştir.
Türkçe, çok sıkıntılı dönemler atlattı. Yok olmanın eşiğinden döndü.
*
Öncelikle Türklerin Müslüman olmasıyla Türkçe, Türk Devletlerince geri atılmış, yönetimden uzaklaştırılmıştır.
Selçuklular devlet dili olarak Farsçayı kullandılar, tüm devlet kayıtları Farsça tutuldu. Yönetimin yakın çevresindeki yazar ve şairler de Farsça yazdılar. Türkçe yalnızca kırsal yörelerde yaşayan Türkmen-Yörük Oğuz Türklerince konuşuldu, halk ozanlarınca söylenegeldi. Böylece Türkçe yok olmaktan kurtuldu.
*
Osmanlı döneminde de Türkçe ve Türk ulusu horlandı, saray çevresinden uzaklaştırıldı. Ele geçirilen topraklardan getirilen devşirme çocuk ve gençler yetiştirilip devlette görevler verildi. Osmanlı, dokuz yamalı bohça gibi Osmanlıca denen bir yazı dilini devlette benimsedi. Osmanlıca, ağırlıklı olarak Arapça ve Farsça sözcükler olmak üzere, Fransızca ve Türkçe karışımı bir saray dilidir. Aslında dil demek de doğru değil kuşkusuz. Böyle bir diller karışımını tanımlamak zor.
*
Kimileri bu imparatorluk diline “Osmanlı Türkçesi” ya da “eski Türkçe” demekte direniyorlar. Bu iki söylem de yanlıştır.
Selçuklu devlet dili ve Osmanlı İmparatorluk dili Türkçe değildir. Halk Türkçe konuşmuş olsa bile yönetim dili Türkçe olmamıştır. Böylece halkın dili ile yönetimin dili ayrıdır ve birbirlerini hiç anlayamamışlardır.
*
Selçuklularda kullanılan yazı dili ve devlet kayıtları Farsça, Osmanlılarda ise Arap yazaçları (harfleri) kullanılmıştır. Türkçe bu kullanımların neresindedir ki adı Türkçe olsun?
Halk ise hep Türkçe konuşmuş, öz dilini Selçuklu + Osmanlı dönemlerinde toplam 1000 yıl saklayarak devletin dışlamasına karşın, Atatürk dönemine dek ulaşmasını sağlamıştır.
19. yüzyılda başlayan Türkçülük akımı Osmanlı döneminden başlayan bir uyanış ve ulus bilinci Türkiye Cumhuriyetinden sonra çok önemsenmiştir.
Atatürk’ün önderliğindeki Türk Devrimi, dilde de devrime evrilmiş, Yazaç Devrimi ile Türk ABeCesi oluşturulmuş, Türkçe okuma-yazma hızla yurt çapında yayılmış, devletle halk dili kucaklaşmıştır.
*
Bilge Önderimiz Atatürk, Türkçemize çok önem vermiş; Türk Dil ve Tarih Kurumunu kurmuş, Orta Asya’ya dek gidilerek gerçek Türkçe sözcüklerin bulunup kullanıma açılmasını istemiş, yurdumuzda da kırsal kesimde araştırmalar ve derlemeler yaptırmış.
Bir ulusun varlığı, kimliği dilinin yaşamasına bağlıdır. Bir ulusun tapusu dilidir. Nasıl bir ülkenin bağımsızlık simgesi bayrağı ise dili de ses bayrağıdır. Dilini yitiren uluslar yeryüzünden silinmiştir.
*
Atatürk halkın kullandığı dilimizi devlet kayıtlarına, yazına (edebiyata), sanata, tiyatroya taşımayı ve geliştirmeyi amaçlamış. Dilimizi yaban dillerin baskısından, kültür yayılmacılığından (emperyalizm) kurtarmak için temel çalışmalar yaptırmış. Köy Enstitüsü çıkışlı yazarlarımız köy romanları yazmışlar, binlerce yerel olarak kullanılan Türkçe sözcükler ortaya çıkmış, yazın yaşamına girmiştir.
*
Türk Dil ve Tarih Kurumu 1980 Askeri Müdahalesinden sonra gerçek yolunu ve işlevini yitirmiş, amacından uzaklaşmış, siyasallaşmıştır. Birbiriyle çok yakından bağı olan dil ve tarih kurumları ayrılmış, Atatürk’ün kalıt yazısına (vasiyetname) göre sağlanan akçasal destek kesilmiş, kurum parçalanmış, işlerliği etkisizleştirilmiştir. Bu aşamadan sonra artık Türk Dil Kurumu, Atatürk‘ün amaçladığı Türkçemizin gelişmesi, genişlemesi, güçlenmesi, yabancı sözcüklerden arıtılması, yabancı sözcüklerin yerine Türkçe sözcüklerin türetilmesi ya da derlenmesi çalışmaları kesilmiştir.
Tüm bu darbelere karşın, Atatürk‘ün Dil Devrimini kavrayan, içselleştiren, benimseyen ve betik (kitap), dergi ve gazetelerde kullanan azımsanmayacak yazarlarımıza içtenlikle saygılarımı sunuyorum.
*
Yaklaşık 200 ek bulunan matematiksel bir dil olan dilimizde sözcük türetmek zor değildir. Türetilen öz Türkçe sözcüklere karşı çıkmak büyük aymazlıktır bence. Türetmeye çok elverişli bir dilde sözcük türetmek son derece doğaldır. Yeter ki, Dil Devriminin özüne uygun düşünebilelim.
*
TDK’nin Türkçe sözcük türettiği yıllarda karşı devrimciler saldırıya geçtiler, hoş olmayan ve saçma sözcükleri kendileri uydurup gazetelerde yayımladılar, TDK yapmış gibi göstererek alaya aldılar ve baltalamaya başladılar.
Kimileri de bu sözcükleri TDK’nun türettiğini sandılar ve uzaklaştılar. Böylece sözcük türetme çalışmaları geriletildi. Saldıran karşı devrimciler bir bakıma amaçlarına ulaşmış oldular.
Şimdi bile kimileri onların yayımlayarak alay ettikleri sözcükleri anımsarlar ve TDK’nun yaptığına inanırlar. Oysa tüm dillerde yabancı sözcüklerin yerine kendi dillerinde sözcükler türetilir. Üstüne üstlük, Türkçe türetmeye en elverişli, işlevsel bir dildir.
*
Ünlü gazeteci, siyasetçi, diplomat Ruşen Eşref ÜNAYDIN Türkçemiz için şöyle demişti:
“Türkçe atalarımızın dili; anadil, diller güzeli. Yerine göre kılıçtan keskin, çelikten sert, kayadan sarp, boradan hızlı, bürümcükten ince, kelebekten uçucu, çiçekten renkli, kokudan tatlı, altından parlak, sudan duru Türkçe!”
Dilimize özen göstermek, doğru seslendirmek, doğru yazmak, yabancı sözcüklerden arıtmak, ayıklamak; Türkçesi varken yabancı sözcükleri kullanmamak hepimizin yurtseverlik, ulusseverlik görevimiz olmalıdır.
Türkçemizi önemsemek; dilimizi günümüze dek taşıyan atalarımıza karşı en önemli borcumuz, geleceğimizin güvencesi olan yeni kuşaklara karşı da en önemli sorumluluğumuzdur.

    Nurettin ŞENOL

#yazıdükkanıkültürsanateğitimyazıları
#nurettinşenolşubatyazıları
#sesbayrağımıztürkçe