TÜRK OLMAKTAN KORKMAK

Korkuyorum dostlar!
Hem de çoook korkuyorum!
Bu korkum, ne peşime takılanlardan, ne de üst makamlardan!
Benim korkum, milli, ahlâki ve imâni konularda noksan kalıp kalmamanın muhakemesidir.

Türkiye’nin içinde bulunduğu şartlarda;
Hayat, bakanlar için bir komedi,
Hissedebilenler içinse korkunç bir faciadan ibarettir!

Şartlara bakıyorum;
İleride olabilecekleri hissediyor,
Akıbetimizi görüp korkuyorum!

VE SONRA DÜŞÜNÜYOR, KENDİME DİYORUM Kİ;
Ey Orhan!
Sen hâlen daha öğrenemedin mi korkunun iman zafiyetinden ileri geldiğini.
Korkunun mekânı gönüldür.
Arşimet prensibinde olduğu gibi; korkunun yer bulduğu gönüllerden korkunun hacmi kadar iman eksilir.

Ve yine sesleniyorum kendime;
”Fetih sûresini bir kez daha oku” diye.

Son kırk yıl içinde, MHP ve Ülkücülere saldırılarında dolayı Cumhurbaşkanlarına, Başbakan, Bakan ve Milletvekillerine sayısız mektuplar yazdım. Birçok yazım çeşitli dergi ve gazetelerde yayınlandı. Bu sebeple sayısız kere ifadem alındı.

Yine yazdıklarımdan dolayı 25 sene kadar önce zamanın Trabzon Vâlisi tarafından ifadem için makamına çağrıldım.

VÂLİ BEYİN İLK SORUSU;
”Bu yazıları yazmaktan dolayı korkmuyor musun?”

VÂLİ BEYE DEDİM Kİ;
”Sayın Vâlim! Elbette ki korkuyorum, Karadeniz Bölgesinin en çok korkanı benim. Benim korkum, milletimin vatanı, namusu ve devletinin geleceği adınadır. Korktuğum için yazıyorum…..”

VÂLİ BEY İKİNCİ ÇAYI ISMARLADI VE;
”Sizin gibi insanlara bu milletin çok ihtiyacı var. Ben Trabzon’da Vâli olduğum müddetçe teklifsiz makamıma gelin sohbet edelim…” diyerek beni büyük bir nezaketle uğurladı.

BİLİNSİN Kİ!
72 yılık ömrümün son kırk küsur senesi ülkücü davaya, dolaysıyla Türk milletine ve İslâm’a hizmetle geçti.

Bu son kırk yılda öylesi tehditler aldım ki, asla davama olan hizmetimden geri kalmayarak, bu topraklar üzerinde 1000 yıl sonra doğacak olan Türk kızlarının bekâret ve iffetleri için yazı yazarken, çoğu geceler kalem elimde, dirseklerim çalışma masamın üzerinde, başımı iki elimin arasına alıp uyudum.

Başımı iki elimin arasına alıp uyuduğum gecelerde öyle rüyalar gördüm ki, şimdi anlatsam nefis yapmış olurum.

Gördüğüm her rüya azmimi, şevk ve heyecanımı artırıp cesaretimi kamçıladı.

Bilgi- Kültür- İman ve duygu temelleri üzerinde üzerinde hayat bulan ülkücü dünya görüşümün, MİLLİ- İNSANİ VE İSLÂMİ oluşu, gün be gün- yıl ve yıl vücudumun milyarlarca hücresine sirayet edip genlerimde ki TÜRKLÜK MAĞMASINI ısıtarak, beynimi ve gönlümü küfre ve TÜRK DÜŞMANLARINA karşı her an patlamaya hazır bir yanardağa çevirdi.

Sırf bu düşüncelerim sebebiyle birilerinin üzerime saldıkları günahsız ve aldatılmış insanların olduğunu görünce öylesine üzülüyorum ki, kendi kendime ‘’EY VATAN! SENİ SEVMEK NE MEŞAKKATLİ ve NE ZOR İMİŞ’’ diyerek, kendimden çok, peşime salınanların saflık ve kandırılmış olmalarına üzülüyorum!

BİR SEFERİNDE;
Yakın bir zamanda beni takip eden birkaç kişinin hemen arkalarına oturup, onları derin derin süzdükten sonra büyük bir hüzün içinde;
Ruhi Kılıçkıran- İmamoğlu- Önkuzu- Özmenem- Pehlivanoğlu ve son şehidimiz Fırat Çakıroğlu’nun ülkü sevdalarını ve bu sevda uğruna içtikleri şehadet şerbetini, bağrı yanık analarının feryatlarını, sevdikleri fakat Türk âile terbiyesinden ileri gelen hayâ duygularıyla kimselere açamadıkları genç kızların içlerine akıttıkları gözyaşlarını hissettim ve bir an irkilip kendime gelerek kahrolup oradan uzaklaştım.

Ben bu duyguları yaşarken güya beni tâkip edenler derin bir gaflet içindeydiler, hemen yan taraflarındaki sandalyede oturan benden habersizdiler.

BENİM KAVGAM;
Benim kavgam Türklük kavgasıdır!
Benim derdim Türk’ün namusu içindir!
Benim endişelerim, yeni yetişen neslimize hür ve bağımsız bir Türkiye bırakabilecek miyiz meselesi, hüznü ve elemidir!

ARTIK SİYÂSETE SON DEDİM!
Çünkü siyâset çirkef oldu!
Yok birbirlerinden farkları!
Hiçbir siyâsi lidere yakın değilim!
Zaten Başbuğ Türkeş’ten gayrısına yakın olmadım!

MHP’yi yıllar önce defnettik!
İYİ parti ise yeni can verdi.

Siyâseti ve siyâsileri konu ederek yazıp konuşmak artık benim için boş bir uğraştır!
Herkes her şeyi en net ve berrak bir şekilde görüyor, anlıyor ve biliyor. Zahmet etmeme gerek yok!

BUNDAN SONRA!
Ömrümün son demlerinde bir kişi de olsa, ÜLKÜCÜ bir genç yetiştirerek Türk milletine armağan edebilmektir!
Ve bir de, Türk’e ve İslâm’a çatanlara anladığı dilden yazıp söylemektir!

FETİH SÛRESİ TÜRKÇE MEALİ
1 – Doğrusu biz sana apaçık bir fetih ihsân ettik.
2 – Böylece Allah senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlar. Sana olan nimetini tamamlar ve seni doğru yola iletir.
3 – Ve sana Allah, şanlı bir zaferle yardım eder.
4 – İmanlarına iman katsınlar diye müminlerin kalplerine güven indiren O’dur. Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah bilendir, her şeyi hikmetle yapandır.
7 – Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

İNANANLAR İÇİN SÖYLÜYORUM;
Bizler Türklüğümüze, milletimizin dini, vatanı ve namusuna sahip çıkıp, Allah’a hakkıyla iman ettiğimiz de zaferimiz mutlaktır. Karşımız çıkanlar helâk olacaklardır ki bu Allah’ın Fetih sûresinde bizlere olan müjdesidir.

UĞRUNA HAYATIMIZI ORTAYA KOYDUĞUMUZ TÜRKLER KİM Mİ?
ALLAH’IN HALK ETTİĞİ NASIL BİR MİLLET?
TÜRKLER NİÇİN ANADOLU’YA GÖÇ ETTİRİLDİLER?
Türkler Anadolu’ya at üstünde çulsuz, medeniyetsiz ve hırpani bir şekilde göçebe olarak gelmemişlerdir…

Türkler Anadolu’ya;
İslâm’a muhtar ve mazlum milletlere şefkat eli olmaları için gönderildiler ve ilk işleri, teslis coğrafyası” olan Anadulu’yu, Sultan Alpaslan ve Kılıçarslanların sayelerinde, yüz binlerce evlâdının şehadet kanlarıyla ”TEVHİT coğrafyası’‘ na çevirmek oldu.

TÜRKLER ANADOLU’YA NASIL MI GELDİLER?
Sanatıyla,
Medeniyetiyle,
İnsaniyet ve asâletiyle,
İlâhi bir göreve memur edilerek, Allah’ın murat etmesiyle gelmişlerdir ki zaten vardılar!

Gelirken beraberlerinde SEYHUN ve CEYHUN IRMAKLARIYLA, ANKİA ŞEHRİNİ DE getirip; Seyhun’u Seyhan, Ceyhunu Ceyhan Nehri, Ankia’yı ise Ankara yaparak, daha sonra da kendilerine başkent seçmişlerdir.

NE GARİP VE UTANÇ VERİCİ BİR AYMAZLIKTIR Kİ
Türk’e baş olmuş gocca gocca adamlar, Ankara’nın isminin ANKİA’dan geldiğinden habersizler de zerre kadar sıkılmadan ANGORA’dan geldiğini iddia etmekteler!

Türklerin Anadolu’ya gelişleri, ilâhi bir muradın muazzam bir tecellisidir ki bu münasebetle Türkleri Anadolu’dan ancak kendisini gönderen ilâhi güç çıkartır!

Türk’ü Anadolu’da yok sayanların ise, eşeklikleri bâki kalır!

ZİYA GÖKALP DERKİ
‘’Türkler, at üstündeyken attığı oku yüzük deliğinden geçirecek kadar nişancıyken, diğer milletler çapulculuk ve yağmacılıkla yetiniyordu….”

Heredot’un yazdığı tarihte;
Yunanlılara medeniyeti öğretenler Turanlılardır.

Asırlar önce yazdığı Divan-ı Lügatit Türk’te, Türklerin bin yıl önce de ceplerinde mendil taşıdığı, kızgın suyla demir ısıtıp “ütüg” (ütü) yaptığı, bunun Rusçaya “Ütüyüg” olarak geçtiği bilgisini veren Kaşgarlı Mahmut’un eserinin önsözü şağıda ki gibidir;

“Tengri, onlara Türk adını verdi ve onları yeryüzüne hâkim kıldı. Cihan imparatorları Türk ırkından çıktı. Dünya milletlerinin yuları Türklerin eline verildi. Türkler, Tengri tarafından bütün kavimlere üstün kılındı’’

Kanuni devrinde, Osmanlı’da dünya da ilk çizgi film tekniğinin temeli atılırken, Fransa kralı ülkesini oturaktan (lazımlık) yönetmekteydi.

Türkler, keşfettikleri gezegenlere Türkçe adlar verirken, Avrupalılar “Dünya tepsidir- tepsi değildir” savaşı veriyordu.

Türkler, akıl hastaları için dünyanın en iyi hastanelerini inşa ederken, Avrupalılar “Şeytan” diyerek hastalarını yakmaktaydılar.

Şimdi masallarla uyutulup, milli his ve heyecanları uyuşturulmuş bu millete türlü gizli oyunlar ile Türklüğünden utandırmaya, geçmişini unutturmaya çalışılıyor.

Başka uluslar, çağdaş uygarlığa girmek için geçmişlerinden uzaklaşmak zorundadır. Oysa Türklerin çağdaş uygarlığa girmeleri için, yalnız eski geçmişlerine dönüp bakmaları yeterlidir.

TÜRKLER KIYAMETE KADAR ANADOLU’DA BÂKİDİRLER!
Anadolu’nun tapusu Türklere;
İlkin 1071 Mâlzgirt,
İkincisin de Çanakkale,
Son olarak da 9 Eylül 1922 de bizzat Allah tarafından üç kez kesilerek ebedi vatan kılınmıştır!

Ülkücü Türk gençliği var olduğu müddetçe, Türk milletini Anadolu’dan atma gayret ve ihanetleri beyhudedir böyle biline!

Bütün bu mücâdeleler içinde benim de bir katkım olmuşsa bahtiyarım, sevinçliyim, son zamanlar da ise bitap ve hüzünlüyüm dostlar.

NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE.

10 Ağustos 2019
ORHAN KILIÇOĞLU