ULUSAL KAHRAMAN DENKTAŞ LİDER DOĞDU

BİR LİDERİN DOĞUŞU

Tarihte “Gittiler ama bir gün mutlaka gelecekler” inancı ile başlayan bir mücadelenin, bağımsız ve hür bir devlet ile taçlanmasında liderlik görevi yapmak kaç kişiye nasip olmuştur?

Rauf Raif Denktaş tarihin yetiştirdiği bu müstesna insanlardan bir tanesidir. Siyaset bilimcisi Erol Cihangir, Denktaş’ın mücadelesini değerlendirdiği “Gittiler ama bir gün mutlaka gelecekler” başlıklı incelemesinde şunları yazar Denktaş için:

“Gittiler ama bir gün mutlaka gelecekler” Rauf Denktaş’ın belki de varlık sebebiyle, ideallerini, sevdalarını süsleyen bu ibare, Denktaş Bey’e, yiğit bir Osmanlı Türk’ü olan Şeherli Mehmet’in en büyük ve yegane mirasıdır.

Denktaş’ın var oluşuyla, koskoca bir ömrü ve her şeyin ötesinde de bağımsız Kıbrıs Türk Devleti’nin doğuşunu manalandıran Dede Şeherli Mehmet, Denktaş’ın ayrılmaz tabii bir parçasıdır. Çünkü, çok küçük yaşta öksüz kalan Rauf’u büyüten ve onun ruhuna bağımsızlık ve hürriyet aşkını ilk üfleyen dedesi olmuştur.

1878’de Ada’da ki 308 yıllık Türk yönetimi sona ererken, bir Osmanlı zaptiyesi olan dedesi Şeherli Mehmet’in, İngiliz bayrağının Baf Kapısı’nda direğe çekilişi töreni ile ilgili olarak anlattıkları, onun belleğinden hiç silinmedi. Dedesi, torunu küçük Rauf’a, 1878’deki bayrak töreninin yapıldığı yerin yakınındaki “Millet Bahçesi”ni gezdirirken, hep şöyle derdi:

Biz, Türk bayrağının indirilişini gören mutsuz kişileriz. Ancak Osmanlı geçici olarak çıktı Kıbrıs’tan… Ama yine gelecekler, yine gelecekler! Ben göremeyeceğim, ama siz onların geri gelişini göreceksiniz.

Böylece Denktaş, 1878’de Ada’dan ayrılmak zorunda kalan Türkiye’nin ve özellikle Türk askerinin tekrar buraya geleceği günün özlemi içinde büyüdü ve bu gerçekleşmeden Kıbrıs Türk halkının güven içinde yaşayamayacağı inancını daha çocukluk günlerinde oluşturmaya başladı. İşte bu inanç, onun sarsılmaz vizyonu oldu.”

Köy çocuğu Denktaş

Baba Raif Bey, Kaza Hakimi olmasına rağmen, Rauf Raif Denktaş’ın hayatı bir memur çocuğu olmaktan çok, tipik bir köy çocuğunun hayatıdır.

Rauf Raif Denktaş’ın sosyal karakterinin şekillenmesinde, hatta Kıbrıs Türk bağımsızlık mücadelesinin safhalarında, çocukluk yıllarının geçtiği köy yaşamının ve daha çok, çobanlığın derin izleri görülür.

Denktaş çocukluk yıllarını anlatırken, “çocukluk yılları… O, değeri bilinmeyen yıllar. Okuldayken yaz gelmesi için kurulan hayaller, aşk nedir bilmeden kapılıp giden gönüllerin, imtihan ve öğretmen korkularının yılları” diye iç geçirir.

Denktaş’ın hasretle yad ettiği hatıralarında köy ve çobanlık hayatının açık ve net izleri vardır:

“Trodos dağlarından, soğuk pınar sularının Omorfo ovasına inişi, kadınların taşlarda tokaçla çamaşır yıkamaları, eski bir değirmende öğütülen buğdaylar, kara davar denilen keçi sürülerinin uzaktan duyulan çan sesleri, köpek ulumaları, kara burunlu boz eşeğin anırması ve bazen kırmızı ibikli horozun sabah olduğunun müjdesini vermesi” Denktaş’ın çocukluk hayatının parçalarıdır.

Denktaş’ın Karkot Deresi’ni anlattığı hatıralarında kır ve çoban hayatı, canlı ve net bir resim halinde görülür. Denktaş çocukluğundaki köy yaşamının resmini şöyle çizer:

… Islık sesleri ve içgüdü ile davarlar yavaşça toplanır, ağıla doğru getirilirdi. Kuru çam dallarından ateş yakılır, çam kokuları buram, buram ortalığa yayılırdı. Ağıl kapısından giren keçiler sağılır, sütler büyük bir kazanda kaynatılır, hellim yapılır, sıcak ekmek, sıcak hellim ve taze sütle yapılan kahvaltıdan sonra keçiler yeniden serbest bırakılırdı. Aybifan’ı çevreleyen ormanların içinde, yer yer pınar suları fışkırırdı. Bu pınarlara yaklaştıkça, su içmeye gelen keklikler, kuşlar havalanır, sonra gelenlerin çobanlar olduğunu görünce, yavaşça süzülerek geri giderlerdi.

Yedi yaşına kadar dedesinin manevi disiplini altında yetişen Rauf Denktaş, dedesi öldükten sonra ulusal dava konusundaki ilhamı babasından alır.

Mehmet Raif Bey, o yılların İngiliz işgali altındaki Kıbrıs’ında ender rastlanan okumuş, münevver Türklerden biridir. Hem öksüz bir çocuk, hem de bir oğul olarak, baba Mehmet Raif Bey’in, Denktaş’ın istikbaldeki hayatı üzerindeki etkisi çok büyüktür. Denktaş, babasının bu durumu için daha sonraları şu değerlendirmeyi yapacaktır:

…Babam, at üstünde devriye gezerken İngilizce ve Rumca okur, her sahada bilgisini geliştirmeye çalışırdı. Bu sayede polislikten memuriyete geçti. Ardından hukuk imtihanlarını da vererek, Lefke’ye bölge hakimi olarak tayin edildi. Ben doğduğumda (1924) babam, Baf’ta Kaza hakimiydi. 1927’de ben iki buçuk yaşımdayken Lefkoşa’ya tayini çıktı.

Okul heyecanı

1930 yılında İstanbul Arnavutköy’de ilk okuldan, liseye kadar eğitim veren Feyziati Lisesi’ne yatılı olarak kaydı yapılan Rauf, ilk okul ve aynı zamanda ilk gurbet hayatına başlamış olur.

Kıbrıs’ta iken daha önce dedesi Mehmet Bey ve babasının anlatmış olduğu Rumların taşkınlık ve zulümlerinin hikayesinin ardından, Türkiye’ye, Karkot deresinden İstanbul’a gidiş küçük Rauf için heyecan vericidir.

Denktaş’ın çocukluk hafızasındaki izler arasında, 30 Ağustos Zafer Bayramı geçit töreni, Galatasaray’da bir kitap sergisinden alıp hayran kaldığı Nasreddin Hoca kitabı, hafta sonlarında ağabeylerinin yanında kaldığı Çemberlitaş semti yer alır.

Küçük Rauf’un İstanbul’daki tahsil hayatı uzun sürmez. Çünkü, baba Raif Bey bir memur maaşı karşılığı olarak aldığı 30 Kıbrıs Lirası’nın 10 lirasını okul masrafları olarak çocuklarına göndermektedir. İngiliz sterlininin değer kaybetmesiyle bu miktarı 15 liraya çıkarır ama maddi olarak zorlanır. Evlat hasreti de buna eklenir. Bir yıl sonra Rauf’u Kıbrıs’a geri çağırır.

Denktaş, kısa süren İstanbul yaşamının ruhunda yarattığı fırtınaları şöyle özetler:

… Bir yılda Türkiye’de almış olduğum o temel bilgi, konulara yaklaşım ve İstanbul’u görmüş olmanın verdiği gelişme, hayatım boyunca bana ışık tutmuştur. Bu bir yıllık İstanbul, bana hayatım boyunca unutmayacağım yeni bir ufuk açmıştır.

İstanbul dönüşünde Lefkoşa’da Selimiye İlk okuluna başlayan Denktaş, arkadaş çevresinde Türkiye’de kalmış olmanın ayrıcalığını yaşar.

Okul öğretmenleri Turgut Sarıca ve Avni beylerden milli şuurun güçlenmesi yanında, Türklük heyecanı ve İngiliz sömürgeciliğine karşı ilk başkaldırı heyecanını alır.

Sömürge idaresinin o yıllarda Türkiye’den Kıbrıs’a Türkçe kitap ve Türk bayrağı getirilmesi yasağı koymuş olmasına rağmen, bu öğretmenler kendilerine ait kitap ve defterlerden, öğrencilerine milli şiir, marş ve Türklük bilgileri öğretirler.

1931 Rum İsyanı’nın etkileri

Denktaş İstanbul’da iken Kıbrıs’ta Rumların ENOSİS isteği ile giriştikleri 1931 isyanı geçekleşir. İngiliz idaresinin Ada halkı üzerindeki baskısı artarken, Rumların ENOSİS istekleri hızlanır.

Kıbrıs Türkleri’nin ileri gelenlerinden Denktaş’ın babası Raif bey, eski bir İttihatçı olan Masum Millet gazetesi sahibi Con Rıfat, ve Söz gazetesi sahibi Remzi Okan bey gibi ileri gelenler, Sarayönü’nde bir araya gelerek İngiliz yönetiminin Türklere karşı tavırlarını, Rum taşkınlıklarını konuşup tartışırlar.

O günlerde Türklerin istekleri arasında, Evkaf’ın Türklere devri, ortaokullarda söz hakkı, Türk müftülüğünün ihdas edilmesi, okulların halk tarafından yönetilmesi için serbest bırakılması, milli ve manevi değerlere saygı gösterilmesi, Lefkoşa’da mevcut olan 1571 Şehitlerinin türbelerinin, Belediyelerde çoğunluğa sahip Rumlar tarafından yol genişletme bahanesi ile yıkılıp yok edilmesinin önlenmesi gibi talepler bulunmaktadır.

Pilot değil, avukat ol

Denktaş İlkokulu bitirdiğinde tayyareci (pilot) olmayı hayal etmektedir. Denktaş’ın ağabeyi Ertuğrul Bey, Türkiye’den Türk Kuşu’na giriş belgelerini gönderir. Baba Raif Bey, kâğıtları inceledikten sonra “yırtıp atmasını, bundan sonra buradaki İngiliz okuluna yazılacağını, böylece iyi bir gazeteci ve güçlü bir avukat olarak Kıbrıs Türkleri’ne daha iyi hizmet edebileceğini” söyler.

Baba Raif beyin isteği üzerine Denktaş, mecburen İngiliz Okulu’nun sınavlarına girer ve birincilikle kazanır.

Birinci olurken, okul boyunca yılda 6 Kıbrıs Lirası burs da kazanır ama babası, “bu bursa muhtaç olmadıklarını” bildirir. Burs, imtihanda ikinci olan Kazamias adında maddi durumları oldukça iyi olan Rum çocuğuna verilir.

İngiltere gezisi ve Dünya Savaşı

1939 yılında İngiliz Okulu Londra’ya bir gezi tertip eder. Bu geziye katılan otuz civarında Türk, Rum ve Ermeni çocuk arasında Rauf Denktaş ta vardır.

15 yaşındaki Denktaş için bu gezi, İstanbul’dan sonra ikinci bir tecrübe olur, ufku genişler.

Londra’dan, Bedford’a geçtiklerinde okullar arası spor müsabakalarıyla, gençlerin planör, silah ve mitralyöz eğitimlerine şahit olurlar. Bunlar 2. Dünya Savaşı’nın ayak sesleridir.

Londra’dan döndükten üç gün sonra (3 Eylül 1939) 2. Dünya Savaşı patlar. Savaş bütün şiddetiyle devam ederken Kıbrıs Almanlar tarafından bombalanır. Her tarafta askerler vardır. Okullarda sivil savunma dersleri başlatılır. Ada’daki askerler arasında çok sayıda Hintli Müslüman askerlerle İrlandalılar bulunmaktadır.

Hintli Müslüman askerler Türkleri kamplarda yemeğe davet ederken, İrlandalılar da, Rumlar yerine Türklerle dostluk ve arkadaşlığı tercih ederler. Rumların paraya düşkünlüğünden şikayet eden İrlandalılar, Türkleri samimi ve mert olarak tanımlamakta ve kendilerine benzetmektedirler.

Denktaş, hatıralarında İrlandalı askerlerle ilgili olarak şunları anlatır:

“Biz sizin kadar kavgacı değiliz ama” dediklerinde, İrlandalılara cevabımız;

“Bize yapılan haksızlıklar size de yapılsa ancak siz de bizim kadar kavgacı olurdunuz” şeklindedir.

Yetim Denktaş

Rauf Raif Denktaş İkinci Dünya savaşı’nın kargaşalığı içinde okulun son sınıfına geldiğinde (1941) baba Raif Bey, 57 yaşında zatürreeden vefat eder.

Annesini hemen hiç tanımamış olan Denktaş, kendisine hem arkadaş, hem baba, hem de annelik yapmış olan babasını kaybetmesiyle de yetim kalır. Baba Raif Bey’in ölümü Rauf Denktaş için ağır bir darbe olur.

Çok küçük yaşlarda öksüz, gençliğinin başında iken yetim kalan Denktaş, kendinden büyük abla ve ağabeylerinin de İstanbul’da olması sebebiyle yapayalnız kalır.

O yıl okulu bitiren Denktaş, Mağusa Kaza Mahkemesi’nin sarı taştan yapılmış binasında, daha önceden orda mukayyitlik yapan amcası Mehmet Tevfik bey ve amcazadesi Şinasi ile birlikte Mahkeme katibi olarak çalışmaya başlar.

Mahkemedeki görevi, gelen dosyaların kaydı, numaralandırılması, dava dosyalarının kayda geçirilmesi gibi işlerdir. Bu arada, istinaf dosyalarının temize çekilmesi gibi işleri de kendi kendine üstlenir.

LATİF AKÇA